Türk tarımında projeksiyon yapmak, doğru politikalar üretmek için her şeyden önce tarımsal istatistiklerin doğru olarak yapılması gerekmektedir. Ne kadar alana, hangi ürünü ekiyoruz, ne kadar üretiyoruz, ne kadar canlı hayvan varlığımız var ? Öncelikle tarımda uydu ve uzaktan algılama yardımı ve arazide yapılacak tespitlerle tarımsal envanterimiz çıkarılmalı ve doğru bir şekilde tarım sayımı yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki ölçemediğimiz hiçbir şeyi yönetemeyiz.
Tarımsal desteklemeler için bütçeden her yıl önemli miktarda kaynak ayrılmaktadır. Ancak bu destek kalemleri içerisinde hedefine ulaşmayan ve verimliliğe yansımayanlar vardır. Bu desteklerle ilgili bizler gibi gerçek çiftçi temsilcilerinin de görüşü alınarak etki ve fayda analizlerinin yapılması ve bazı destekler gerekirse kaldırılarak daha etkin bir destekleme kararnamesi hazırlanmalıdır.
Arz açığımız olan stratejik tarım ürünlerinin ekimini teşvik için fiyat fark desteği uygulaması devam etmelidir. Bu desteklemeler her yıl üretim miktarları, piyasada oluşan fiyatlar ve üretim maliyetleri göz önüne alınarak hesaplanmalı ve yılbaşı civarında açıklanmalıdır. Susam gibi dışa bağımlı olduğumuz ve geleneksel gıdalarımızdan olan ürünler de bu destekleme kapsamına alınarak üretimi arttırılmalıdır.
Desteklemelerin iki temel amacı vardır: Çiftçiyi ihtiyacımız olan ürünleri ekmeye teşvik ve üretim maliyetlerini düşürerek tarımı sürdürülebilir hale getirmek. Bu iki hedefe ulaşmak için destekleme kararnamesini çiftçi ekim desenini belirlemeden, yani yılbaşından önce açıklamak ve geçmiş yılın destekleme ödemelerini ise finansmana en çok ihtiyaç duyulan ekim zamanı yapmak gerekir. Yaşanan gecikmeler nedeniyle destekler bu hedeflere ulaşamamaktadır.
Tarım ürünleri piyasalarını daha yakından takip edecek özel sektör ve kamudan oluşan yetkili bir kurul oluşturulmalı ve tarımsal desteklemeler, tarım ürünleri ile ilgili gümrük vergi oranları ve tarımsal projeksiyonlar bu kurulun görüşü alınarak hayata geçirilmelidir.
Çiftçimizin bitkisel üretimde en önemli sorunu gübre ve mazot gibi temel girdi maliyetlerinin yüksek olmasıdır. Hayvansal üretimdeki yem maliyetlerinin yüksek olması da bitkisel üretimdeki yüksek maliyetlerden kaynaklanmaktadır. Bu maliyeti düşürmek için desteklerin tabana yayılması ve her çiftçinin faydalanması açısından bu iki kalemin desteklerinin arttırılması gerekmektedir.
Çiftçimizin önemli girdilerinden olan zirai ilaç ve bitki besleme ürünlerinin büyük bir bölümü ithal edilmektedir. Kurlardaki artıştan dolayı fiyatları %80 civarında artan bu ürünler, kurların düşmesine rağmen fiyatlarını geri çekmedikleri için çiftçimizin üretim maliyetleri üzerinde olumsuz etki yaratacaktır. Bu ürünlerin gümrük giriş fiyatları ile perakende satış fiyatları tespit edilerek gerekli tedbirler alınmaz ise bu yüksek maliyetler tarımsal ürün fiyatlarına ve verimliliğe de yansıyacaktır.
Tarımsal ürün piyasaları çok kırılgan ve spekülasyonlara çok açıktır. Bu nedenle hasat zamanı gümrük vergilerinin düşürülmesi, ithalat yapılması veya TMO gibi kamu kurumlarına ithalat yetkisi dahi verilmesi çiftçimizin piyasalarını olumsuz etkilemektedir. Hasat zamanı bu gibi haberlerin yayılması bile piyasaları olumsuz etkilediğinden bu konuya azami dikkat gösterilmeli ve hasat zamanı ithalat yapılmayacağı güvencesi piyasaya verilmelidir.
Tarımın doğal bir sorunu olan; bir yıl boyunca talebi olacak ürünün, piyasaya kısa sürede hasat edilerek arz edilmesi fiyatların hasat zamanı düşmesine neden olmaktadır. Bunu önleyecek çözüm gelişmiş ülkelerde de uygulanan future borsalarıdır. Türkiye’de lisanslı depoların kurulması ve depolanabilecek ürünlerin bu depolarda saklanarak pazarlanması doğru atılmış bir adımdır. Ancak bu depolara teslim edilen ürünlere ait elektronik ürün senetleri ürün ihtisas borsalarında işlem görmeli ve yatırımcıya açılmalıdır. Finans piyasaları ile lisanslı depolar ve ürün ihtisas borsaları entegre edilerek bu önemli yapısal sorun çözüme kavuşmalıdır.
Yaş meyve sebzede üreticinin tarla fiyatı ile tüketici fiyatları arasındaki uçurum devamlı gündeme gelmekte ve çare olarak hal yasasında değişiklik yaparak çözüm aranmaktadır. Bu sorun ancak üreticilerden direk alım yapan ve satış ağı çok geniş market zincirleri, üretici kooperatifleri satış noktaları veya üretici birliklerinin kuracağı pazarlama zincirleriyle çözüme kavuşabilir. Buralarda satılacak ucuz sebze ve meyve piyasayı da regüle edecektir.
Anadolu iklimi ve bitki örtüsüyle küçük baş hayvancılığa daha elverişlidir. Büyük baş hayvancılık öncelikle süt için desteklenmelidir. Sütten kazanan çiftçi doğal olarak erkek et materyali de üretecektir. Açığımız da küçük baş hayvancılığa verilecek destekle kapatılmalıdır. Küçük baş hayvancılık hala yörükler ve çobanlar eliyle yapılmakta, modern koyun çiftlikleri kurulamamaktadır. Yeni ve verimli cinslerle, Doğu Anadolu ve İç Anadolu iklimine uygun büyük koyun çiftlikleri kurulması için politikalar üretilmeli ve teşvik edilmelidir.
Süt üretiminde kalite ve verimlilik arttırılmasına, modern süt üretim çiftlikleri kurulmasına rağmen üreticilerimiz zarar etmektedir. Çiğ süt piyasalarını regüle etmek için süt tozu üretim tesislerinin sayısı arttırılmalı ve süt tozu ihracatına teşvik verilmelidir. Ulusal süt ürünleri üreten firmaların piyasayı Ulusal Süt Konseyi aracılığıyla kontrol etmesi, süt hayvancılığımız için önemli bir tehlikedir. Yerel mandıraların kurulması ve yerel markaların oluşması için Kalkınma Ajansları ve Kırsal Kalkınma fonundan yatırım teşvikleri verilmelidir. Çiğ süt primleri piyasa şartlarına göre aylık olarak belirlenmelidir. Ocak ayının çiğ süt primi Mart ayı sonunda askıya çıkarılarak en geç Nisan ayı sonunda ödenmeli ve bu sistemin her ay takibi ile çiftçinin hesabına aylık çiğ süt prim desteği yatırılmalıdır.
Ulusal Pamuk, Süt, Hububat Turunçgil gibi konseyler kurduk. Sadece Süt konseyi piyasa belirliyor, o da sanayicinin güdümüyle, diğer konseyler sadece aidat toplayıp, gerekirse de temsil ettikleri ürünlerin hakkında basın açıklaması ve toplantılar düzenliyor. Bu konseylerin tek ortak yönü var, hepsi de temsil ettikleri ürünü işleyen sanayi kesimi tarafından yönetiliyor. Hiçbir işlevi ve yaptırımı olmayan bu konseyler, sektörün tüm paydaşlarına sözcülük edemiyor. Tarımsal ürün işleyen sanayicilerin yeterince sözcüsü ve sivil toplum kuruluşu olduğundan bu konseylerin varlığının üreticimiz için hiçbir katkısı yoktur.
Süt hayvancılığına ilave destek olunması ve dışa bağımlılığı azaltmak için; damızlık gebe düve ithalatı durdurulmalı, erkek dana ithalatına ise et piyasaları dengeleninceye kadar, kapasite oranına göre yerli erkek dana alım şartı getirilmelidir.
Yem sanayisi bitkisel üretimimizin önemli bir alıcısıdır. Ancak üretilen yemin içindeki önemli hammaddelerin ve katkıların büyük çoğunluğu, bilhassa da yüksek protein içerikli değerli ürünler ithal edilmektedir. O halde kesif yemi de direk ithal ederek, yem fiyatlarını da rekabete ve daha kaliteli üretime açmak gereklidir. Bu nedenle kesif yem ithalatının önündeki %7,8 gümrük vergisinin kaldırılması gerekmektedir.
Tarım sektörü bankalar tarafından son yıllarda en cazip müşteri konumuna gelmiş ve çeşitli finansal enstrümanlarla çiftçilere kredi imkanları sunmaya başlamıştır. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından sübvanseli olarak finanse edilen tarım sektörümüzün özel bankalardan aldığı kredi miktarlarının artması ileride önemli bir sorun haline gelmeden, tarımsal KGF imkanlarıyla bu kredileri uzun vadeye yaymak gerekebilir. Ziraat Bankası tarafından verilen sübvanseli tarımsal kredilerin diğer kamu bankaları tarafından da verilmesi dosya yükünü hafifletecek, rekabetle daha iyi hizmet imkanı sağlayacaktır. Tarımda yılda bir kez gelir olması ve iklimsel değişimler neticesi üst üste iki yıl boyunca aynı verim ve gelir olamayacağı düşüncesiyle tarımsal işletme kredi vadeleri 24 ay olmalıdır. Her 6 aylık dönemlerde sadece faiz tahsilatı yapılmalıdır. Bu uygulanırsa çiftçinin sermayesine karışmış olan kredileri de 2 yıl içinde tamamen kapatması veya riskini azaltması da mümkün olacaktır.
Saygılar sunar, bereketli geçecek bir yıl dilerim.